Beden Kayıt Tutar, Bessel Van der Kolk’un travma üzerine kırk yıllık yolculuğunun harika bir özeti. Van der Kolk, klinik olgu örneklerinden nörobilime kadar tüm detaylarıyla araştırdığı travma ve tedavisi deneyimini, hastalarının çarpıcı hikayelerini de gözler önüne sererek bizlerle paylaşıyor. Konuşma terapisi ve ilaç tedavisi uygulayan psikiyatri yöntemleri bedeni ve zihni uyuştururken Van der Kolk uyuşmuş bedeni ve zihni canlandırarak yeni tedavi yaklaşımları ile psikiyatriyi başka bir noktaya taşıyor. Bir çok meslektaşıyla ve farklı disiplinlerden insanlarla (yoga eğitmenleri, tiyatrocular…) otuz yıl boyunca izini sürdüğü travmayı ve travma yaşayan insanların kendi hayatlarına dönebilmelerini sağlayan yolları hem anlaşılır hem de bilimsel bir dille anlatıyor. Kitap, Vietnam gazisi askerlerin savaş sonrasında aileleriyle, toplumla hatta kendileriyle yaşadıkları mücadele ile başlıyor. Uzun yıllar boyunca depresyon, duygudurum bozukluğu, şizofreni teşhisleriyle tedavi edilmeye çalışılan gazilere ancak 1980 yılında “Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)” adıyla yeni bir tanı konuyor ve bu yönde yapılan araştırmalarla tedavi yöntemleri geliştiriliyor. Bu sayede konulan yanlış tanı sonucu uygulanan etkisiz tedaviler yerini yavaşça daha etkili tedavi yöntemlerine bırakıyor. Beyin üzerine yapılan araştırmaların anlatıldığı bölüm, kitapta en ilgimi çeken bölümlerden biriydi. Travma üzerine tedavi yöntemlerinin gelişmesi teknolojinin gelişmesini de bekliyor. 1990’ların başından itibaren ilerleyen fizik ve bilgisayar teknolojileri sayesinde geliştirilen makinelerle beyin daha detaylı incelenmeye başlıyor. Bu gelişmeyi, benzini araştırarak arabanın motorunu anlamaya benzeten Van der Kolk, travma anlayışlarının nörogörüntülenmenin motorun içini görme olağanı sağlamasıyla değiştiğini anlatıyor, “İlk kez, anıları, duyuları ve duyguları işlerken beyni izleyebiliyorduk ve zihin ve bilinç devrelerinin haritalamasını yapmaya başladık.” “Beynin gelişiminden önce evrende ne bir renk, ne de bir koku, ne bir tat ne de bir aroma vardı; belki biraz duyu ve hisler vardı ama duygu yoktu. Beyinlerden önce evrende acı ve kaygı da yoktu.” Roger Sperry Travma sürecinde sinir sistemi ve beynin çalışma şeklini örnek çalışmalarla anlatılarak neden travmanın bedende kalmaya devam ettiği anlaşılır kılınıyor. Van der Kolk’un bahsettiği tarama yöntemlerinden biri, beynin sol frontal lobunda bulunan ve beynin konuşma merkezlerinden biri olan Broca alanıyla ve görüntülerin beyine ilk girdiği anda kaydedildiği görsel korteksteki Brodmann’ın 19.alanı ile ilgili. Brodmann’ın 19.alanında olan biteni Van der Kolk şöyle açıklar, “Kelimeler tükendiğinde, rahatsız edici görüntüler, yaşanmış deneyimi ele geçirir ve kabuslar, geçmişe dönüşler (flashbackler) olarak geri döner. Geçmişe dönük, (flashback) tetiklendiği zaman taramalarda bu defa Broca alanına kan akışında düşüş görülüyor. Broca alanında işlev kaybı düşüncelerin ve duyguların kelimelere dökülememesine neden oluyor. Düşünün ki sıklıkla felç hastalarında damar tıkanıklığına bağlı olarak görülen bu durum fiziksel bir hasar olmamasına rağmen travma yaşayanlarda da görülmektedir. Van der Kolk, aynı şekilde açık bir fiziksel temeli olmayan kronik sırt ve boyun ağrıları, fibromiyalji, migren, sindirim problemleri, spastik kolon/irritabl bağırsak sendromu, kronik yorgunluk gibi somatik semptomların travma yaşayan çocuklarda ve yetişkinlerde yaygın olarak görüldüğünü belirtir. Kronik bir şekilde öfke ya da korku hissedilmesinin sürekli kas gerginliğine sebep olarak ağrılara yol açtığını söyler. Bu kişiler birçok uzmana başvurup kapsamlı testler yaptırmalarına rağmen altta yatan problemleri ele almadıkları için ilaç tedavileri sınırlı kalır.” Kitapta “Çocukların zihni” başlığı altında da geniş bir bölüm yer alıyor. Bu bölümde çocuklukta bağlanma şekillerinin, istismar ve ihmalin hem çocuklukta hem yetişkinlikte etkileri üzerine duruluyor. “Kişinin kendisiyle ve başkalarıyla uyum içinde olması, görme, duyma, dokunma ve denge gibi beden odaklı duyuların bütünlüğünü gerektirmektedir. Bu bebeklik ve erken çocukluk döneminde gerçekleşmezse, ilerleyen dönemlerde duyusal bütünlük problemleriyle karşılaşma riski yüksektir.” Van Der Kolk Travmanın bedende ve zihinde yolculuğu ve kişilerde yarattığı hasarlar bilimsel çalışmalar ve yaşanmış hikayelerle mercek altına alındıktan sonra son bölüm, “İyileşmeye giden yollar” başlığı altında EMDR, nörofeedback gibi tekniklerden yoga ve tiyatro çalışmalarına kadar tedavide uygulanan faydalı yöntemlere ayrılmış. Bu bölümden birkaç alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. “Gerginlik serbest bırakıldığında, duygular da açığa çıkabilir. Hareket, daha derin nefes alıp vermeye yardım eder ve gerginlik açığa çıktığında, ifade edebilen sesler de serbest bırakılır. Beden -daha özgürce nefes alıp vererek, akışta kalarak- daha özgür hale gelir.” “Bilimsel yöntemler, kişinin nefes alış veriş biçimini değiştirmesinin, öfke, depresyon, kaygı gibi sorunları iyileştirebileceğini onaylamıştır ve yoganın, yüksek kan basıncı, yüksek stres hormonu salgısı, astım ve bel ağrısı gibi çok çeşitli tıbbi problemler üzerinde olumlu etkileri olduğu gösterilmiştir.” “Yogada, dikkatinizi nefes alıp vermeye ve anbean duyularınıza odaklanırsınız. Duygularınız ve bedeniniz arasındaki bağa – belki de bir duruşu gerçekleştirme karşısında yaşadığınız kaygının dengenizi nasıl bozduğuna- dikkat etmeye başlarsınız. Hissettiklerinizi değiştirmenin yolunu aramaya başlarsınız. Derin nefes alıp vermek omzunuzdaki gerginliği rahatlatacak mı? Nefes vermeye odaklanmak sakinlik hissi oluşturacak mı? Sadece ne hissettiğinizin farkına varmak, duygusal düzenlemeyi destekler ve içinizde olup biteni göz ardı etmekten vazgeçmenize yardım eder. Öğrencilerime sık sık söylediğim gibi terapide de yer alan yogadaki en önemli ifadeler “Buna dikkat et.” Ve “Sonra ne oldu?” Bedeninize korku yerine merakla yaklaşmaya başladığınızda her şey değişir.” “Bedensel farkındalık aynı zamanda zaman algınızı da değiştirir. Travma, çaresiz bir korku durumunda sonsuza dek sıkışmışsınız gibi hissetmenize neden olmaktadır. Yogada, duyularınızın zirveye çıktığını ve sonra düşüşe geçtiğini öğrenirsiniz. Örneğin eğitmen sizden zorlayıcı bir duruş yapmanızı istediğinde, başlangıçta bu duruşun neden olacağı duygulara katlanamayacağınızı düşünerek yenilgi ya da direnç hissi yaşayabilirsiniz. İyi bir yoga eğitmeni, nefes alışverişi sırasında hislerinizi de katarak herhangi bir gerginliği fark etmeniz için sizi cesaretlendirir: “Bu, rahatsızlığın sonunu sezmenize ve fiziksel, duygusal sıkıntıyla baş etme kapasitenizi güçlendirmeye yardım eder. Tüm deneyimlerin geçici olduğunu fark etmek kendinizle ilgili bakış açınızı da değiştirir.” “Yaşamın acı verici gerçekleriyle karşı karşıya gelmek ve ortak hareket aracılığıyla sembolik dönüşüm. Sevgi ve nefret, saldırganlık ve boyun eğme, sadakat ve aldatma hem tiyatronun hem de travmanın bir parçasıdır.” “Tiyatro, travma yaşayan kişilerin, ortak insanlık öğelerini derinden yaşayarak iletişim kurmalarını sağlar.” “Travma yaşayan kişiler, derin duygular hissetmekten korkarlar. Duygularını deneyimlemekten korkarlar, nedeni ise duyguların kontrol kaybına neden olmasıdır. Bunun aksine, tiyatro duyguları düzenlemek, onlara ses vermek, ritmik bir şekilde meşgul olmak, farklı roller almak ve canlandırmakla ilgilidir.” “Travma kurbanları, bedenlerindeki duygulara aşina ya da onlarla dost olmadıkça iyileşemezler. Korkuyor olmak, sürekli savunma halinde olan bir bedende yaşadığınızı gösterir. Öfkeli insanlar, öfkeli bedenlerde yaşar. Çocukluk istismarı kurbanları, rahatlamanın ve güvende hissetmenin bir yolunu bulana dek gergin ve savunmacıdır. Değişmek için insanların duyularının ve bedenlerinin dünyayla nasıl etkileşim içinde olduğunun farkına varması gereklidir. Bedensel öz farkındalık, geçmişin zulmünü rahatlatmanın ilk adımıdır.” Üniversitenin modern dans bölümünden mezun, tiyatro yapmış ve sonunda yoga ve pilates eğitmenliğinde uzmanlaşarak uzun yıllar beden çalışmaları üzerinde yoğunlaşmış halen de yoga ve pilates alanlarında terapi yöntemlerini araştırmaya ve uygulamaya devam eden biri olarak bu kitap benim için eşsiz bir kılavuz oldu. Buda’nın temel öğretisinde her şey değişir. Travma yaşayan kişinin de bu kısır döngünün içinden çıkabileceğini, değişimin yaşanabileceğini anlaması lazım. Beden kayıt tutar, bu değişimin yaşanabileceğini bilimsel kanıtlarla göstererek umut veriyor. Son olarak sözü bir kez daha Van der Kolk’a bırakarak bitiriyorum, “Son yirmi yıldır egemen olan tedaviler, psikoloji öğrencilerine bir çeşit sistematik duyarsızlaşmayı öğretmiştir. Hastalara yardım etmek, belirli duygular ve duyulara karşı daha az tepkisel olmaları sağlanmaktadır. Ancak, gerçek hedef bu mudur? Belki de sorun, duyarsızlaşma değil bütünleşmedir. Travmatik olayı bireyin yaşamında doğru yere koymasına yardım etmektir.” *Bessel A.Van der Kolk, Nobel Akademik Yayıncılık Günümüzde sağlıklı yaşam tarzı moda oldu. Neyse ki bazen faydalı şeyler de moda olabiliyor :) Şanslıyım ki mesleğim gereği Yoga ve Pilates eğitmeni olarak hayatımdan hareket ve meditasyon eksik olmuyor. Ancak itiraf etmem gerekir ki bir çok öğrencimin benden eğitmenliğim yanında beslenme danışmanlığı da talep etmesine karşın bu konuda hiç de öneri verebilecek biri değilim. Bırakın o işi de uzmanları yapsın diyorum. Ben eğitmen olarak kalmak ve tabii ki sizleri de sağlıklı beslenmeye yönlendirmek istiyorum. Çünkü ne tek başına egzersiz ne de tek başına beslenme sağlığımız için yeterli olmuyor. İkisini birden hayatına alan insanlardaki dönüşümler ise gerçekten olağanüstü. Hiçbir zaman obsesif olmamak lazım, amaç gece gündüz spor salonlarından çıkmamak ya da sağlıklı besleniyorum adı altında bir deri bir kemik kalana kadar zayıflamaya çalışmak olmamalı. Üzerine basarak söylüyorum amacımız, SAĞLIK! Ve şimdi size keyifle okuduğum bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Fitoterapi uzmanı Doktor Ümit Aktaş’ın kitabı: Mutluluk Kürleri, 21 günde yeni nesil beslenme programı ile enerjini artır, zayıfla, depresyonu yen, kronik yorgunluğa son ver! Kronik yorgunluk, depresyon, kilo problemi, uykusuzluk, stres hatta sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirmek... Aktaş, bu sıkıntıları tek tek başlıklar altında, yapılmış bir sürü bilimsel araştırmadan da bahsederek mercek altına alıyor ve beslenme ile nasıl bir çözüm getirilebileceğini çok da güzel yalın bir dille anlatıyor. Beslenmeyle ilgili kafamızdaki soruları bir bir cevaplıyor. Glisemik indeks, gluten, probiyotik, kan şekeri, vitamin takviyeleri... Kendi yoğurdunuzu kendiniz mayalayın, kendi turşunuzu kendiniz kurun tavsiyelerinin yanına tariflerini de ekliyor. Ayrıca ağır metal detoksu, depresyona karşı en iyi 10 gıda, güneşlenme rehberi, depresyona karşı sarı kantaron kürü, anti-stres detoks kürü, tatlı isteğini azaltan çay, metabolizma hızlandıran çay, uykusuzluk için çay gibi daha bir çok tarif de kitabın içinde yer alıyor. Sık sık egzersizin de önemini vurgulayan Aktaş, kitabını 21 günlük kürle sonlandırıyor. *"Mutsuzuz çünkü yediklerimiz bize beyin kimyamızın dengesini korumak için gerekli besin maddelerini sağlamıyor! Bırakın beynimizi beslemeyi, yediklerimiz tüm vücudumuzun kimyasını bozan maddelerle dolu. Gıda boyaları, zirai ilaçlar, genetiğiyle oynanmış tohumlar, giderek artan şeker tüketimi tüm sistemimizin dengesini alt üst ediyor." *Mutluluk Kürleri, Dr. Ümit Aktaş, Hayy kitap İnsana Güven kitaplığından ilk çıkan kitap, Daniel Mitel'in Şu An Sonsuzluktur adlı kitabı, harika bir meditasyon rehberi. Yoga yaptığımdan beri uyguladığım bir takım meditasyonlar var. Kimi zaman başka meditasyon arayışlarıyla kitapçılarda sıklıkla kitapları karıştırırım. Bu kitabı da bir umutla aldım ve iyi ki de almışım. İçinde yer alan 21 kadim meditasyonun haricinde gün içinde uygulayabileceğiniz daha bir çok teknik de yer alıyor. Meditasyonları anlatırken Daniel Mitel Tibet'li Üstatlar'ın ağzından kendisine öğretildiği şekliyle ve deneyimleriyle aktarması kitabı daha da keyifli hale getiriyor. Kitabın sonlarına doğru deneyimlere yer vermeden peş peşe teknikler açıklanıyor. O noktada sadece okuyucu olarak kalmak biraz zorluyor daha ziyade uygulamak istiyorsunuz. Hatta öyle bir nokta geliyor ki 'Ben şimdi hangisini uygulayacağım ya da nerden başlayacağım?' demeye başlıyorsunuz. Size tavsiyem bu kitabı meditasyonlarınızda başucu kitabı olarak kullanmanız. Kendinize yakın hissettiğiniz meditasyonla başlayıp ilerleyebilirsiniz ya da o an ihtiyacınız olan meditasyonu (örneğin Geçmişin enerjilerini temizleme meditasyonu) uygulayabilir ve bunlara pararlel meditasyonla birlikte veya tek başına gün içinde uygulanabilecek pratik egzersizleri yapabilirsiniz. Kitapta yer alan meditasyonlardan bazıları; Jugney Nefes Meditasyonu, Tinley Meditasyonu, Thokmay Meditasyonu, Ngodup Meditasyonu, Kalp Meditasyonu, Üçüncü Göz Meditasyonu, Aşk Meditasyonu, Dünya Ana Meditasyonu, İç Ben Meditasyonu, Kutudan Çıkmak -Durdurma- Yöntemi, Kutudan Çıkmak -Heykel- Meditasyonu, İç Işık Meditasyonu, İç Titreşim Meditasyonu, Bu Sadece Bir Rüya Egzersizi, Geçmiş Enerjileri Temizleme Meditasyonu, Günün Enerjilerini Temizleme Egzersizi, Kutsal Mantra Mediatsyonu ve daha nice teknik... Bu son saydığım teknikler kitabın başında yazarın deneyimleriyle anlatıldığı gibi sonunda tekrar sadece tekniğe yer verilerek listeleniyor. Çakralarınızla çalışabileceğiniz, iç sesinizi hatta sessizliğin sesine kadar deneyimleyebileceğiniz bir çok teknik ve daha niceleri... Ama unutmamak gerekir ki oturduğumuz yerden bu teknikleri okumakla ilerleme katedilmediği gibi sabırlı da olmayı öğrenmeliyiz. O yüzden hepinizi bu yazıyı bitirdiğiniz gibi en sevdiğiniz meditasyonu uygulamaya davet ediyorum. Sabırla harekete geçmen ve sadece anı yaşaman dileğiyle Tibet'li üstadımız Karma Dorje'nin sözleriyle bitirelim. "Zihin, beden ile ruhumuz arasında bir köprüdür. Düşündüğümüzde, bedenimizle bağlantı kurarız. Meditasyon yapıp da düşünmediğimiz zaman ruhumuzla bağlantı kurarız. Bu, beden ile ruhumuz, madde ile madde olmayan, ölme ile ölmeme arasındaki sürekli bağlantı, zihnimizi sürerkli katı, gergin ve bükülmez bir durumda tutar. Görünenle görünmeyen arasında gidip gelmek kolay değildir. Dolayısıyla aslında zihin bir eylem, bir süreçtir. Zihin bir şey değildir. Zihin, eylemdir, bir işleyiştir, bir egzersizdir. Eskiden bazı Batı ülkelerinde meditasayon öğretirdim. Hayal kırıklığına uğrarlar, neden meditasyon sırasında bu kadar kaygılı ve gergin olduklarını sorarlardı. Onlara, bunun meditasyondan dolayı olmadığını açıklardım. Meditatsyon sürreci, düşüncelerinin farkına varmalarına yardım ediyordu. Düşünceler her an bizimle beraberdir, fakat dış faaliyetlerle o kadar meşgulüzdür ki düşüncelerimizin farkında olamayız. Meditasyon yaptığımızda, bu düşünceler sökün eder, biz olurlar ve bunu iç gerginlik veya içimizdeki şiddet olarak duyumsarız. Yani zihin bir çabadır, enerji harcar ve daha afzla düşündükçe daha büyük miktarda enerji harcanır. Hiçbir fiziksel çaba harcamadıkları halde, tüm gün düşünmekten tükenmiş, enerjileri çekilmiş ve çok yorgun olan çok sayıda kişiyle karşılaştım. Mükemmel sağlıklı zihin diye bir şey yoktur. Bizler, saf olarak doğduk, zihin olmaksızın, direk olarak ruhla bağlantılıydık. Ebeveynler, okul ve toplum bizi bir zihnimiz olsun diye eğitir. Zihnimiz olmadan doğarız. Bu erken safhalarda, zihin yalnızca bir potansiyeldir, gelecekteki bir mefhumdur. Zaman içinde, belirli amaçlar için diğerleri tarafından koşullandırıldıkça, zihin belirmeye ve doğmaya başlar. Zihin bizi daima geçmişte tutar veya gelecek inşaa etmeye çalışır. Zihin için şu an diye bir şey söz konusu değildir. Zihin bir kutudur. Tüm bu Zen hikayeleri, bize bu kutudan, yani zihinden çıkmamız gerektiğini anlatır. Bu kutudan çıkmanın yollarını arraız. Kutudan yardımcı olacak bir çıkış, bir kapı ararız. Sırf bu yüzden zihinle ilgili konuşuyoruz. Onun ötesine geçebilmek için. Bir kere kutudan çıkmayı başarınca, artık görebiliriz. Bir zamanlar, Evren'in, orada, o küçük aptal kutunun içinde olduğunu düşünürdük. Fakat açık göklereçıkıp da sonsuz Evren'in etkisine maruz kalınca artık bilinç oluruz. O kutudaki mahkumlar olmaktan çıkarız. İnsanlar Sonsuz Evren'in kutuda olduğunu düşündükçe mahkûm olarak kalacaklardır. Kısıtlı olacaklar ve Tanrı'yı anlamayacaklardır. Tanrı'nın ezeli, zamansız, mekânsız ve ebedi olduğunu anlamayacaklardır." *Daniel Mitel, Şu An Sonsuzluktur, Destek Yayınevi Kimisinin canı hep tuzlu çeker, kimi tatlı yemeden duramaz. *Daniel Mitel, Şu An Sonsuzluktur adlı kitabında bu eğilimimizi birlikte çalıştığı Tibet'li keşiş Karma Dorje'nin sözleriyle yazmış. Karma Dorje, isteklerimizin neyin eksikliğinden kaynaklandığını ve hangi besinlerde bulabileceğimizi söylüyor.
Karma Dorje, "Bazı gıdaları yeme isteği çok fazladır. Birleşik Devler'de, insanların gecenin bir yarısı çikolata, sandviç veya başka bir şey almak için evlerinden çıktıklarını görüyordum! bir şeyleri bu kadar güçlü bir şekilde istemek iki anlama gelebilir: Ya duygusal bedenleri uyumlu ve dengeli değildir ya da bedenleri, özlediği bir gıdadan mahrum kalıyordur. Bu tür güçlü istekleri değerlendirmek oldukça enteresandır. Eğer daima açsanız, başta portakal, limon, sebze ve kırmızı meyvelerde bulunan tirosin veya peynir, ıspanak, patates veya kuru üzümde bulunan triptofan eksikliğiniz vardır. Sürekli tuzlu yemek ihtiyacındaysanız, keçi peyniri, balık veya doğal deniz tuzuna ihtiyacınız var demektir. Tatlı bir şeyler yemek istiyorsanız, taze meyvelerde, peynirde ve kuru fasulyede bulunan kroma veya yumurta, ıspanak, kuru üzüm, patates veya süt ürünlerinde bulunan fosfora ihtiyacınız vardır. Kahve veya çay bağımlısıysanız, o zaman yumurta, sarmısak, soğan, tuz, balık, baharat ve sebzelerde bulunan sülfür ve demire ihtiyacınız vardır. Sıvı içmeniz gerekiyorsa, öncelikle günde en az sekiz bardak su içmeniz gerektiğini hatırlayın. Bedenimizin yüzde 70'i sudan oluşur, onun için suyu ihmal etmeyin, insan bedeni için çok önemlidir. Maalesef insanlar artık canlı olan soğal pınar suyu içmiyor. İnsanlar artık süpermarketlere giderek, canlılığını yitirmiş ve sadece klor ve diğer kimyasallarla dolu olan suları içiyor. Eğer yemek yemek istemiyorsanız, o halde kuru fasulye, kuruyemiş, balık ve sebzelerde bulunan B1 ve B3 vitaminlerine ihtiyacınız vardır." *Daniel Mitel, Şu An Sonsuzluktur
Öne düşen gergin omuzlarınızı geriye doğru esnetmek ve sırt kaslarınızı çalıştırmak için ideal bir egzersiz. Evinizde bantınız varsa videodaki gibi uygulayabilirsiniz, tecih ederseniz hafif ağırlıklarla ya da hiç bir şey kullanmadan harekete odaklanarak sadece kolları açıp kapatarak bile uygulamak mümkün. Nefes için iki önerim var. Birincisi, sıkışık göğüs kafesinizi rahatlatmaya yönelik olsun ve daha çok göğüs kafesinize odaklanın. Nefes alırken kolları iki yana açın ve nefes verirken kolları kapatın. Bu şekilde nefesinizle koordineli hızlanmadan hatta nefesi uzatarak böylece nefes kapasitenizi de zamanla geliştirerek 10 tekrar yapabilirsiniz. İkinci önerim, daha çok sırt kaslarınıza, kürek kemiklerinize yoğunlaşmanız. Bu defa kolları, nefes verirken ve arkada kürek kemiklerinizi birbirine iyice yaklaştırarak açın ve nefes alırken kolları birbirine doğru yaklaştırın. Bu şekilde yine çok hızlanmadan ve nefesle koordineli 10 tekrar yapabilirsiniz. Hangi nefes uygulamasının size daha iyi geldiğini hissedin? Kimi zaman nefes alarak kolları açmayı ya da tam tersini isteyebilirsiniz, kimi zaman her ikisini de uygulamak iyi gelebilir. İyi çalışmalar...
Çoğunlukla herkes egzersiz yapmaktan kaçınıyor. Kimi işinin yoğunluğundan zaman bulamadığını bahane ediyor, kimi ufak tefek sakatlıklarını öne sürüyor kimi de beceremeyeceğini düşünerek hayatı boyunca hiç spora şans vermeden bir ömür geçiriyor. Aslında tam da bu bahanelerimiz sebebiyle egzersiz yapmalıyız. İş yoğunluğuyla artan stresinizi biraz kendinize zaman ayırarak yenmek, sakatlıklarınızın ilerlemesine neden olmak yerine kaslarınızı güçlendirerek yaşam kalitenizi arttırmak, koordinasyon yeteneğinizi güçlendirerek bedeniniz ve zihninizle daha uyumlu, dengeli olmak istemez misiniz?
İşte, bütün bunlara cevap, 7’den 70’e herkesin, hatta hamilelerin bile uygulayabileceği iki sistem; yoga ve pilates! Hiç yapmamış olsa da herkesin yoga ve pilates hakkında üç aşağı beş yukarı bir fikri vardır. Ya televizyonda görmüş, bir yerlerde okumuşsunuzdur ya da bir arkadaşınızdan duymuşsunuzdur. Bu iki sistem de her geçen gün daha da çok kişi tarafından uygulanıyor. Sadece moda olduğu için uygulandığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Doğru eğitmenlerle, doğru şekilde yogaya ve pilatese başlayanlar, çok kısa süresinde faydasını görerek, geri dönüşüm almaya başladıkları için çalışmaya devam ediyor hatta müptelası oluyorlar. Bu yüzden yoga ve pilates yapanların sayısı git gide artıyor. Bu kişilerin sadece esnekliği ve kas gücü artmakla kalmaz aynı zamanda bu kişiler, zihinsel ve ruhsal olarak daha dengelidir, sağlıklı bir bedene sahiptir ve kendisiyle barışıktır. Nefes almadan yaşayamayacağımızı bildiğimiz halde çoğumuz yanlış nefes alıp verdiğimizin farkında bile değiliz. Belki de nefes içgüdüsel olarak gerçekleştirildiğinden, nefesin nasıl kullanılması gerektiğini öğrenmeyi hiç düşünmemiş olabilirsiniz. Ancak unutmayın ki yanlış nefes, hastalığa davetiyedir. Yogada ilk olarak doğru nefes kullanmayı öğretiyoruz. Bu sayede doğal nefese geri dönerek akciğerlerin kapasitesi genişliyor ve akciğerlerimizi daha verimli kullanmaya başlıyoruz. Yogada bir çok nefes tekniği kullanılıyor. Bu teknikler sayesinde vücuttan toksinlerini atmakla kalmıyor aynı zamanda zihinsel ve ruhsal olarak da rahatlıyorsunuz. Birine sinirlendiğiniz, öfkelendiğiniz zaman, konuşmaya başlamadan önce derin bir nefes aldığınızda biraz daha sakinleştiğinizi fark etmişsinizdir. Nefesiniz, sadece fiziksel sağlığınızı değil duygusal sağlığınızı da etkiler. Nefesin önemini hiç birimiz yadırgayamayız. Peki iş, egzersiz yapmaya gelince neden kaçıyoruz? Oysa ki günde 20 dakika yapacağınız egzersizle bile yaşam kalitenizin nasıl değiştiğini gördüğünüzde şaşıracaksınız. Günümüzde bilgisayar önünde ya da sıkışık trafikte geçirilen uzun saatler, duruş bozukluklarını tetikliyor, omurga çöktükçe bel ve boyun bölgelerinde bir çok rahatsızlıkla karşılaşılıyor. Zaten çoğu kişi de maalesef omurga sağlığında problem yaşadığı zaman doktorlarının önerisi sayesinde yoga ve pilatesle tanışıyor. Düzenli yoga ve pilatese başlayanlar genellikle, ilk olarak bel, boyun, sırt ağrılarının giderek azaldığını fark etmeye başlıyorlar. Pilates egzersizleri, en derindeki kasları bile kullanmayı hedefler. Kas kuvvetini arttırarak, omurgayı güçlendirir, postürünüzün düzelmesini sağlar. Sadece güç yeterli değildir, esnek kaslara sahip olmak da bir o kadar önemlidir. Bu sayede uzun ve ince bir görünüm kazanırsınız. Muhakkak egzersize başlamadan ısınma ve sonunda da soğuma hareketleri yapılmalıdır. Bu sayede sakatlanma riski önlenmiş olur. Pilates egzersizlerini uygularken kontrol ve konsantrasyon, zihin-beden uyumunu sağlar, koordinasyonu güçlendirir. Hareketlerin doğru yapılması önemlidir, yanlış yapılan 20 tekrardansa doğru yapılan 5 tekrar çok daha faydalıdır. Yoga çalışmalarındaki konsantrasyon ve meditasyon teknikleri sayesinde de zihinsel ve ruhsal olarak dinginleşir, korku, kaygı, endişe gibi duygulardan ve stresten uzaklaşırsınız. Yoga ve pilates herkes tarafından yapılabilir. Doktorunuz izin verdiği müddetçe her rahatsızlıkta uygulanabilecek, her bedene adapte edilebilecek sistemlerdir. Artık geç kaldım demeyin, başlamak için hiçbir yaş geç değildir. Daha sağlıklı ve zinde hissetmek istiyorsanız, kendiniz için bir şey yapın, ertelemeyin ve kendinize zaman ayırın, yoga ve pilatese başlayın! Joseph Pilates’in dediği gibi; “Sadece üç derste farkı hissedecek, on derste farkı görecek ve yirmi derste tamamen farklı bir vücuda sahip olacaksınız.” |
YazarYEŞİM TUNCAY ACUN Arşivler
Mayıs 2020
Kategoriler |