Beden Kayıt Tutar, Bessel Van der Kolk’un travma üzerine kırk yıllık yolculuğunun harika bir özeti. Van der Kolk, klinik olgu örneklerinden nörobilime kadar tüm detaylarıyla araştırdığı travma ve tedavisi deneyimini, hastalarının çarpıcı hikayelerini de gözler önüne sererek bizlerle paylaşıyor. Konuşma terapisi ve ilaç tedavisi uygulayan psikiyatri yöntemleri bedeni ve zihni uyuştururken Van der Kolk uyuşmuş bedeni ve zihni canlandırarak yeni tedavi yaklaşımları ile psikiyatriyi başka bir noktaya taşıyor. Bir çok meslektaşıyla ve farklı disiplinlerden insanlarla (yoga eğitmenleri, tiyatrocular…) otuz yıl boyunca izini sürdüğü travmayı ve travma yaşayan insanların kendi hayatlarına dönebilmelerini sağlayan yolları hem anlaşılır hem de bilimsel bir dille anlatıyor. Kitap, Vietnam gazisi askerlerin savaş sonrasında aileleriyle, toplumla hatta kendileriyle yaşadıkları mücadele ile başlıyor. Uzun yıllar boyunca depresyon, duygudurum bozukluğu, şizofreni teşhisleriyle tedavi edilmeye çalışılan gazilere ancak 1980 yılında “Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)” adıyla yeni bir tanı konuyor ve bu yönde yapılan araştırmalarla tedavi yöntemleri geliştiriliyor. Bu sayede konulan yanlış tanı sonucu uygulanan etkisiz tedaviler yerini yavaşça daha etkili tedavi yöntemlerine bırakıyor. Beyin üzerine yapılan araştırmaların anlatıldığı bölüm, kitapta en ilgimi çeken bölümlerden biriydi. Travma üzerine tedavi yöntemlerinin gelişmesi teknolojinin gelişmesini de bekliyor. 1990’ların başından itibaren ilerleyen fizik ve bilgisayar teknolojileri sayesinde geliştirilen makinelerle beyin daha detaylı incelenmeye başlıyor. Bu gelişmeyi, benzini araştırarak arabanın motorunu anlamaya benzeten Van der Kolk, travma anlayışlarının nörogörüntülenmenin motorun içini görme olağanı sağlamasıyla değiştiğini anlatıyor, “İlk kez, anıları, duyuları ve duyguları işlerken beyni izleyebiliyorduk ve zihin ve bilinç devrelerinin haritalamasını yapmaya başladık.” “Beynin gelişiminden önce evrende ne bir renk, ne de bir koku, ne bir tat ne de bir aroma vardı; belki biraz duyu ve hisler vardı ama duygu yoktu. Beyinlerden önce evrende acı ve kaygı da yoktu.” Roger Sperry Travma sürecinde sinir sistemi ve beynin çalışma şeklini örnek çalışmalarla anlatılarak neden travmanın bedende kalmaya devam ettiği anlaşılır kılınıyor. Van der Kolk’un bahsettiği tarama yöntemlerinden biri, beynin sol frontal lobunda bulunan ve beynin konuşma merkezlerinden biri olan Broca alanıyla ve görüntülerin beyine ilk girdiği anda kaydedildiği görsel korteksteki Brodmann’ın 19.alanı ile ilgili. Brodmann’ın 19.alanında olan biteni Van der Kolk şöyle açıklar, “Kelimeler tükendiğinde, rahatsız edici görüntüler, yaşanmış deneyimi ele geçirir ve kabuslar, geçmişe dönüşler (flashbackler) olarak geri döner. Geçmişe dönük, (flashback) tetiklendiği zaman taramalarda bu defa Broca alanına kan akışında düşüş görülüyor. Broca alanında işlev kaybı düşüncelerin ve duyguların kelimelere dökülememesine neden oluyor. Düşünün ki sıklıkla felç hastalarında damar tıkanıklığına bağlı olarak görülen bu durum fiziksel bir hasar olmamasına rağmen travma yaşayanlarda da görülmektedir. Van der Kolk, aynı şekilde açık bir fiziksel temeli olmayan kronik sırt ve boyun ağrıları, fibromiyalji, migren, sindirim problemleri, spastik kolon/irritabl bağırsak sendromu, kronik yorgunluk gibi somatik semptomların travma yaşayan çocuklarda ve yetişkinlerde yaygın olarak görüldüğünü belirtir. Kronik bir şekilde öfke ya da korku hissedilmesinin sürekli kas gerginliğine sebep olarak ağrılara yol açtığını söyler. Bu kişiler birçok uzmana başvurup kapsamlı testler yaptırmalarına rağmen altta yatan problemleri ele almadıkları için ilaç tedavileri sınırlı kalır.” Kitapta “Çocukların zihni” başlığı altında da geniş bir bölüm yer alıyor. Bu bölümde çocuklukta bağlanma şekillerinin, istismar ve ihmalin hem çocuklukta hem yetişkinlikte etkileri üzerine duruluyor. “Kişinin kendisiyle ve başkalarıyla uyum içinde olması, görme, duyma, dokunma ve denge gibi beden odaklı duyuların bütünlüğünü gerektirmektedir. Bu bebeklik ve erken çocukluk döneminde gerçekleşmezse, ilerleyen dönemlerde duyusal bütünlük problemleriyle karşılaşma riski yüksektir.” Van Der Kolk Travmanın bedende ve zihinde yolculuğu ve kişilerde yarattığı hasarlar bilimsel çalışmalar ve yaşanmış hikayelerle mercek altına alındıktan sonra son bölüm, “İyileşmeye giden yollar” başlığı altında EMDR, nörofeedback gibi tekniklerden yoga ve tiyatro çalışmalarına kadar tedavide uygulanan faydalı yöntemlere ayrılmış. Bu bölümden birkaç alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. “Gerginlik serbest bırakıldığında, duygular da açığa çıkabilir. Hareket, daha derin nefes alıp vermeye yardım eder ve gerginlik açığa çıktığında, ifade edebilen sesler de serbest bırakılır. Beden -daha özgürce nefes alıp vererek, akışta kalarak- daha özgür hale gelir.” “Bilimsel yöntemler, kişinin nefes alış veriş biçimini değiştirmesinin, öfke, depresyon, kaygı gibi sorunları iyileştirebileceğini onaylamıştır ve yoganın, yüksek kan basıncı, yüksek stres hormonu salgısı, astım ve bel ağrısı gibi çok çeşitli tıbbi problemler üzerinde olumlu etkileri olduğu gösterilmiştir.” “Yogada, dikkatinizi nefes alıp vermeye ve anbean duyularınıza odaklanırsınız. Duygularınız ve bedeniniz arasındaki bağa – belki de bir duruşu gerçekleştirme karşısında yaşadığınız kaygının dengenizi nasıl bozduğuna- dikkat etmeye başlarsınız. Hissettiklerinizi değiştirmenin yolunu aramaya başlarsınız. Derin nefes alıp vermek omzunuzdaki gerginliği rahatlatacak mı? Nefes vermeye odaklanmak sakinlik hissi oluşturacak mı? Sadece ne hissettiğinizin farkına varmak, duygusal düzenlemeyi destekler ve içinizde olup biteni göz ardı etmekten vazgeçmenize yardım eder. Öğrencilerime sık sık söylediğim gibi terapide de yer alan yogadaki en önemli ifadeler “Buna dikkat et.” Ve “Sonra ne oldu?” Bedeninize korku yerine merakla yaklaşmaya başladığınızda her şey değişir.” “Bedensel farkındalık aynı zamanda zaman algınızı da değiştirir. Travma, çaresiz bir korku durumunda sonsuza dek sıkışmışsınız gibi hissetmenize neden olmaktadır. Yogada, duyularınızın zirveye çıktığını ve sonra düşüşe geçtiğini öğrenirsiniz. Örneğin eğitmen sizden zorlayıcı bir duruş yapmanızı istediğinde, başlangıçta bu duruşun neden olacağı duygulara katlanamayacağınızı düşünerek yenilgi ya da direnç hissi yaşayabilirsiniz. İyi bir yoga eğitmeni, nefes alışverişi sırasında hislerinizi de katarak herhangi bir gerginliği fark etmeniz için sizi cesaretlendirir: “Bu, rahatsızlığın sonunu sezmenize ve fiziksel, duygusal sıkıntıyla baş etme kapasitenizi güçlendirmeye yardım eder. Tüm deneyimlerin geçici olduğunu fark etmek kendinizle ilgili bakış açınızı da değiştirir.” “Yaşamın acı verici gerçekleriyle karşı karşıya gelmek ve ortak hareket aracılığıyla sembolik dönüşüm. Sevgi ve nefret, saldırganlık ve boyun eğme, sadakat ve aldatma hem tiyatronun hem de travmanın bir parçasıdır.” “Tiyatro, travma yaşayan kişilerin, ortak insanlık öğelerini derinden yaşayarak iletişim kurmalarını sağlar.” “Travma yaşayan kişiler, derin duygular hissetmekten korkarlar. Duygularını deneyimlemekten korkarlar, nedeni ise duyguların kontrol kaybına neden olmasıdır. Bunun aksine, tiyatro duyguları düzenlemek, onlara ses vermek, ritmik bir şekilde meşgul olmak, farklı roller almak ve canlandırmakla ilgilidir.” “Travma kurbanları, bedenlerindeki duygulara aşina ya da onlarla dost olmadıkça iyileşemezler. Korkuyor olmak, sürekli savunma halinde olan bir bedende yaşadığınızı gösterir. Öfkeli insanlar, öfkeli bedenlerde yaşar. Çocukluk istismarı kurbanları, rahatlamanın ve güvende hissetmenin bir yolunu bulana dek gergin ve savunmacıdır. Değişmek için insanların duyularının ve bedenlerinin dünyayla nasıl etkileşim içinde olduğunun farkına varması gereklidir. Bedensel öz farkındalık, geçmişin zulmünü rahatlatmanın ilk adımıdır.” Üniversitenin modern dans bölümünden mezun, tiyatro yapmış ve sonunda yoga ve pilates eğitmenliğinde uzmanlaşarak uzun yıllar beden çalışmaları üzerinde yoğunlaşmış halen de yoga ve pilates alanlarında terapi yöntemlerini araştırmaya ve uygulamaya devam eden biri olarak bu kitap benim için eşsiz bir kılavuz oldu. Buda’nın temel öğretisinde her şey değişir. Travma yaşayan kişinin de bu kısır döngünün içinden çıkabileceğini, değişimin yaşanabileceğini anlaması lazım. Beden kayıt tutar, bu değişimin yaşanabileceğini bilimsel kanıtlarla göstererek umut veriyor. Son olarak sözü bir kez daha Van der Kolk’a bırakarak bitiriyorum, “Son yirmi yıldır egemen olan tedaviler, psikoloji öğrencilerine bir çeşit sistematik duyarsızlaşmayı öğretmiştir. Hastalara yardım etmek, belirli duygular ve duyulara karşı daha az tepkisel olmaları sağlanmaktadır. Ancak, gerçek hedef bu mudur? Belki de sorun, duyarsızlaşma değil bütünleşmedir. Travmatik olayı bireyin yaşamında doğru yere koymasına yardım etmektir.” *Bessel A.Van der Kolk, Nobel Akademik Yayıncılık |
YazarYEŞİM TUNCAY ACUN Arşivler
Mayıs 2020
Kategoriler |